Brexit Antlaşmasına dair bir Türkiye perspektifi
Sinan Ülgen – EDAM Başkanı
Kısa vadeli etki
Birleşik Krallık ile Avrupa Birliği’nin Brexit ile ilgili bir anlaşmaya imza atmaları Türkiye bakımından birçok açıdan önem taşıyor. Öncelikle kısa vadede, bu anlaşma Türkiye’nin İngiltere ile dış ticaretinin olumsuz etkilenme riskini ortadan kaldırıyor. Aksi olsaydı, AB ile İngiltere arasındaki ticaret Dünya Ticaret Örgütü MFN – Most Favored Nation kurallarına göre yapılması gerekecek ve birçok üründe gümrük tarifeleri yürürlüğe girecekti. AB ile Gümrük Birliği içinde olan Türkiye açısından da aynı durum geçerli olacak, Türkiye’den İngiltere’ye yapılan ihracat gümrük vergilerine tabii olacaktı. Bunun sonucunda başta otomotiv, hazır giyim ve elektronik eşya gibi birçok ürün grubunda İngiltere’de kayda değer pazar payı elde etmiş olan Türk firmaları rekabetçiliklerini kaybedeceklerdi. AB ile Birleşik Krallık arasında imzalanan “Ticaret ve İşbirliği Antlaşması[1]” sayesinde şimdi Türkiye de müzakeresi zaten daha önceden tamamlanmış olan İngiltere ile bir Serbest Ticaret Anlaşmasını 1 Ocak 2021 tarihi itibariyle hayata geçirebilecek. Böylelikle ihracat Gümrük Birliği dönemine benzer şekilde gümrük tarifelerine tabii olmadan devam edebilecek. Bu noktada tek ve bazı sektörler bakımından önemli değişiklik, Birleşik Krallık ile ticaretin bundan böyle menşe kurallarına tabii olarak yapılması gereği olacak. İhracatçı firmaların, üretim sürecinde kullandıkları girdilerin ışığında, ürünlerinin Türk, AB veya Birleşik Krallık menşeine sahip olduklarını garanti altına almaları gerekecek.
Stratejik Etki
Brexit Antlaşmasının Türkiye açısından orta ve uzun vadede daha önemli etkisi, AB ile ilişkilerin geleceği açısından olacak. Bilindiği üzere, tam üyelik sürecinin akamete uğraması sonucunda, Türkiye ile AB arasında öngörülebilir gelecekte olası bir olumlu ivmenin ana enstrümanı, müzakeresi 1995 yılında tamamlanmış olan Gümrük Birliğinin güncellenmesi olarak öngörülmektedir. Gümrük Birliği güncellenirken, gerek AB gerek Türkiye açısından yeni Brexit Antlaşması önemli bir referans teşkil edecektir.
Birleşik Krallık bir yandan AB üyeliğinden ayrılırken, diğer yandan AB ile mümkün olabilecek en ileri ekonomik bütünleşme seviyesini korumak istemekteydi. Amaç, İngiltere’nin açık farkla en önemli ihracat pazarı olan AB Pazarına gerek sinai ürünlerde gerek hizmetlerde erişim kolaylığının korunmasıydı. AB bakımından ise temel öncelik, AB müktesebatına uyum ile pazara erişim arasında siyaseten kabul edilebilir bir çözüm bulunmasıydı. Başka bir deyişle, AB pazarına erişim koşulları, İngiltere’nin cari ve de gelecekteki AB müktesebatına uyuma dair vereceği taahhüt ışığında şekillenecekti. Mevzuata yakın uyumun devam edeceği alanlarda, AB Tek Pazarına erişim engelsiz olacak, buna karşılık uyumun azalacağı alanlarda pazara erişime yönelik engeller konacaktı. Bu yaklaşımın temelinde de rekabet koşullarının eşitlenmesi anlayışı yeralmaktaydı. Yani Brüksel istihdam, çevre, devlet yardımları gibi alanlarda AB mevzuatına uyum göstermek zorunda olan AB şirketleri ile bu kurallara bağlı kalmak zorunda olmayan İngiliz şirketleri arasında bir rekabet dezavantajı yaratılmasını engellemek istemekteydi.
Dolayısıyla Brexit müzakereleri, Türkiye ile AB ilişkilerinin geleceği açısından da belirleyici olabilecek şu sorulara yanıt verilmesini de zorunlu kılmaktaydı:
- Tam üye olmayan bir devlet ile AB’nin mevzuat uyumu nasıl sağlanacak?
- Mevzuat uyumunun eksik olduğu veya eksik kaldığı alanlarda, İngiltere’nin AB Tek Pazarına erişimine ne tür tarife veya tarife dışı engeller getirilecek?
- Buna dair anlaşmazlık hasıl olması durumunda, iki taraf arasındaki anlaşmazlık nasıl ve hangi kurallar temelinde çözülecek?
26 Aralık 2020 tarihinde yayınlanan 1246 sayfalık AB ile Birleşik Krallık arasındaki Ticaret ve İşbirliği Antlaşması veya daha kısa adıyla Brexit Antlaşması işte bu sorulara bir yanıt niteliğini de taşımaktaydı.
Kurumsal İşbirliği
Brexit Antlaşmasının uygulanabirliğini sağlamak için AB ile Birleşik Krallık arasında, Türkiye-AB Ortaklık Konseyine benzer bir “Partnership Council” kurulmaktadır. En üst siyasi organ niteliğini taşıyan bu Konseyin altında ise bizim Ortaklık Konseyinden farklı olarak 19 daimi Komite ve 4 daimi Çalışma Grubu oluşturulmuştur. Bir karşılaştırma yapmak gerekirse Türkiye-AB Ortaklık Konseyine rapor eden yegane daimi organ, Ortaklık Komitesidir. Öte yandan Birleşik Krallık-AB Ortaklık Konseyinin çalışmalarına destek olacak nitelikte yereldeki ekonomik paydaşların oluşturacağı bir Danışma Konseyi oluşturulmaktadır. Keza buna paralel olarak senede bir kez toplanacak bir Sivil Toplum Forumu da oluşturulmuştur.
Mevzuat Uyumu
Antlaşma her iki tarafın da çıkaracakları mevzuata dair egemenliklerini tanımaktadır. Dolayısıyla Birleşik Krallığa getirilen bir AB mevzuatına uyum zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak aynı zamanda, Birleşik Krallığın AB ile mevzuat uyumunu gerçekleştirmemesi sonucunda karşılaşacağı ticari engellere dair bir çerçeve oluşturulmuştur. Ancak genelde amaç bu mevzuatın uyumunun olabildiği kadar sağlanmasıdır. Bunun için alınan önlemler arasında,
- AB ile Birleşik Krallığın, “Önemli” olarak tanımlanan mevzuat değişikliklerine dair 1 yıllık çalışma takvimlerini birbirleri ile paylaşmaları,
- Bu kapsamdaki taslak mevzuatın yayınlanarak istişareye açılması ve istişare sonuçlarının dikkate alınması,
- İlgili düzenleyici kurumun mevzuat değişikliğine dair bir etki analizi yapması,
- İki taraf arasında regülasyon alanında bir işbirliği mekanizması tahsis edilmesi,
- Devlet yardımları konusunda getirilen ve mevcuttaki AB devlet yardımları rejimine benzeyen özel düzenlemelerle, ikili ticaretteki rekabet şartlarını bozacak devlet yardımları bildirim ve inceleme konusu olmaktadır. Olası şikayetler “Trade Specialised Committee on the Level Playing Field for Open and Fair Competition and Sustainable Development” bünyesinde ele alınmaktadır.
- Öte yandan her iki tarafa istihdam rejimi ve sosyal düzenlemeler, çevrenin korunması ve iklim değişikliği alanlarında karşılıklı rekabet koşullarını bozacak şekilde bugünkü koruma seviyesinden geriye gitmeme yükümlülüğü getirilmektedir. Böylelikle gelecekte bu alanlardaki standartların düşürülmesi suretiyle bir rekabet avantajı ele geçirilmesi önlenmektedir.
Mevzuat Uyumu/Pazara Erişim Dengesi
Brexit Antlaşmasının uluslararası ticaret rejimin bakımından getirdiği en büyük yenilik, mevzuat uyumu ile pazara erişim kolaylığı arasında oluşturduğu dinamik dengedir. Bugüne kadar bu alanda bir illiyet bağlı olsa da, bu dengenin uluslararası anlaşmalarda bu derece sofistike bir düzenlemeye konu olduğu görülmemiştir. Şöyle ki daha geleneksel Serbest Ticaret Anlaşmalarında pazara erişimin önündeki tarife engelleri kaldırılmakta ancak muhtelif tarife dışı engeller bir ölçüde de olsa korunmaktaydı. Avrupa Ekonomik Alanı gibi bir Antlaşmada ise AEA ülkelerinin AB Tek Pazarına erişimi tam bir mevzuat uyumuna bağlanmaktaydı. Dolayısıyla Norveç ve İzlanda gibi ülkelerin karar alma süreçleri ve egemenlik alanları bakımından kayda değer bir sınırlama söz konusuydu. Brexit Antlaşması ise zaman içinde mevzuat uyum derecesine göre pazar erişim koşullarının da değişmesini öngören ve bu nedenle değişken sonuçları olan bir Antlaşmadır. Sonuç olarak Antlaşma, mevzuatın farklılığından kaynaklanan ticaret ve yatırım koşullarındaki değişime dayalı olarak, taraflara pazara erişime dair sınırlayıcı tedbirler alma hakkını vermektedir.
Anlaşmazlıkların Halli
Taraflar anılan sınırlayıcı tedbirlere dair veya daha genel olarak Antlaşmanın işleyişine dair sorunlarda Anlaşmazlıkların Halli mekanizmasına başvurabilmektedirler. Türkiye-AB ilişkilerinden farklı olarak, Brexit Anlaşması anlaşmazlıkların siyasi düzeyde bloke edilmesine imkan tanımamaktadır. Antlaşmada anlaşmazlıkların halli için yapılacak istişarelerin sonuçsuz kalması durumunda ana mekanizma olarak 3 hakemden oluşan bir Tahkim heyetinin kurulması prensibi benimsenmiştir. Tahkim heyeti kararını 130 gün içinde taraflara tebliğ etmek durumundadır. Keza 100 gün içinde taslak kararını taraflarla paylaşıp onların nihai yorumlarını almakla da mükellef tutulmuştur. Bu manada önemli bir husus, tahkim heyeti yapacağı değerlendirmede AB müktesebatını referans almak zorunda değildir. Davayı kaybeden taraf 30 gün içinde tahkim heyetinin kararına uymak zorundadır. Bu aşamada da ihtilafın devam etmesi durumunda, şikayetçi taraf kendi karşı tedbirlerini alabilecektir.
Görüldüğü üzere Brexit Antlaşması birçok açıdan ekonomik entegrasyona dayalı yeni bir işbirliği modeli yaratmıştır. AB’nin mevcut serbest ticaret anlaşmalarından ve daha ileri bir ekonomik entegrasyon seviyesini yansıtan AEA Antlaşmasından da oldukça farklıdır. Birleşik Krallık ile akdedilen bu Antlaşma, içerdiği yenilikçi hükümler bakımından da Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Bu ilk incelememizde, anılan Antlaşmanın Türkiye açısından niye önemli olduğunu vurgulamaya çalıştık. Ancak bu konunun önümüzdeki vadede daha derinlikli incelenmesine büyük ihtiyaç vardır. Türkiye’nin önümüzdeki vadede AB ile başlaması muhtemel Gümrük Birliği’nin revizyonu müzakerelerinde Brexit Antlaşmasından çıkaracağı birçok ders ve yararlanabileceği birçok alan bulunmaktadır.
[1] https://ec.europa.eu/info/sites/info/files/draft_eu-uk_trade_and_cooperation_agreement.pdf